YUNT’un “İmgenin Onuru” başlıklı podcast yayınının dokuzuncu konuğu Burak Delier
YUNT, yazın bilimci ve sanat kuramcısı Zeynep Sayın tarafından hazırlanıp sunulan “İmgenin Onuru” başlıklı podcast yayınının dokuzuncu bölümünde sanatçı Burak Delier‘i konuk etti. Bölüm, Delier’in “Mistik Konferans” başlıklı kitabından hareketle Türkiye’nin yakın tarihinden seslere kulak vererek yaşam, ölüm, felaket, sahtekârlık, teknoloji ve bellek gibi temaları düşünmek için alan açtı.
Kitabında popüler kültürden ünlü figürler ile inşaat seslerini kesiştiren getiren Delier, “kolektif bir çokluk konuşuyor kitapta” ifadelerini kullandı. “Biyolojik bedenselliğini kaybetmiş” isimleri bir araya getirdiğini hatırlatan sanatçı, teknolojik gelişmelerle bellek aktarımında yeni bir aşamaya geçildiğine dikkat çekti. Yeni teknolojilerin sahtekarlık ile ilişkine de değinen Delier, görüntünün eksikliğinin sesle dolandırmaya imkân tanıdığı kadar hayal gücü ve belleği de canlandırdığının altını çizdi.
Mistik Konferans: Muhtemel Bir Ses-Söz İşi için Anlatı, sanatçı kitabı, asetat ve aydınger dijital baskı, 76 sayfa, metal parçalarla monte edilmiş pleksi kutu, 50 edisyon, değişken boyutlar, 2024
Üretim ve güç ilişkilerini sorgulayan Delier, “hayatı daraltan baskın yaşama kültürü”nün karşısına “olumlayıcı bir ölüm kültürü” koymanın önemini vurguladı. Kitabında “varlık egemenin varlığı, ölüm de egemenin silahı haline gelmiş bizim kırılganlığımızdır” ifadesine yer veren sanatçı, “kendi ölümüne ve kırılganlığına yabancılaşmış vaziyette” olan insanın “ölümü hayatın bir parçası” haline getirmesinde “büyük bir özgürleşme potansiyeli” gördüğünü ifade etti.
Delier, kurmaca bir söyleşi yoluyla “felaketle eş zamanlı” bir kitap ortaya koyduğunu vurgulayarak “kayıp” ile günümüz gerçekliği arasındaki ilişkiye dikkat çekti. Yaşamı bir şantiyeye benzeterek gerçekleşmeyen potansiyellere “başka yerlerde varlık alanı açmanın” önemine değinen sanatçı, kitabın son satırlarında bu düşüncesini gerçekleştiriyor:
“Biz Tarık Akan sesi duyarız ama konuşan Maraş depreminde enkaz altında can vermiş aktör olma hayalleri kuran bir gençtir. Biz Adile Naşit’i duyarız ama konuşan 6-7 Eylül Pogromu sonrası Türkiye’den kaçmış bu yüzden hayallerini gerçekleştirememiş bir Ermeni, futbolcu olmak istemiş ama merdiven altı bir atölyede kölelik koşullarında çalışan bir Afrikalı, şair olma hayalleri kurmuş ama iş cinayetinde öldürülmüş bir inşaat işçisidir. Biz metal törpüleme sesi duyarız ama bu, Ege’de boğulmuş bir göçmenin hiç söyleyemediği şarkısı, hücresinde bir tutsağın hiç gün yüzü görmeyecek mektubunu yazarken kaleminin çıkardığı sürtünme sesi, göçük altında can vermiş bir madencinin son nefesiyle söylediği sevgilisinin adıdır. Bütün gerçeklik yüzeyi öldürülmüşlerin delikler açtığı gözenekli, parçalı, geçirgen, şüpheli, korkunç bir bohça haline gelir. Felaketlerden geçenler için bütün kültür, felaketlerden arta kalanlardan, yıkıntılardan, kırık dökük parçalardan ibaret, yaratıcı bir karşı-talanın gerçekleşeceği bir bit pazarı, yap-takçı bir amatörün tuhaf aletlerini üreteceği bir atölye, dilini unutmuş bir halkın kekelemeleri, ne meydanı ne de ana caddesi olan tuhaf bir kentin inşa edileceği bir şantiyedir.”
“İmgenin Onuru” başlıklı podcast yayını her cumartesi yeni bölümüyle dinleyicilerle buluşacak. “İmgenin Onuru”nu Spotify ve Apple Podcast üzerinden dinleyebilirsiniz.